E.Altuğ Yılmaz🎲🚀🏆
5 min readFeb 18, 2018

Hayat bir oyunsa her yerde diyorsun ya,kurallar nerede Altuğ? Nasıl kazanılıyor bu oyunda, bana oyunlardaki gibi herkesin kabul ettiği başarı kriterlerini söylesene, para mı? terfi mi? takdir mi? şöhret mi? Eeee hani o koca koca ışıklı sahnelerde bu işi tümüyle çözmüş gibi anlatıyordun içsel-dışsal yolculuk falan peki sen neredesin bu yolculuğun? Hmm?

95 yılında annen ve abin 3 kişilik çekirdeğin de çekirdeği Fethiye’li bir aile olarak geldiğin İstanbul’dan abin geçen sene “benden buraya kadar” diyip Fethiyeye döndü. 2018 kışı belki de her haftasonu ne yapacağız diye sormana gerek kaldırmayıp abinlerle görüştüğünizden bu kış bir garip,yalnız,tadsız tuzsuz ilk kışınız. Sömestiri Zeyneple zor ettiniz, karneleri kapınca soluğu Zeynep’le dedesi, amcası ve ve Candenizinin(!) yanında aldınız :) Ara verilen bir filme kaldığı en heyecanlı yerinden devam eder gibi 12 gün su gibi geçti,sanki Fethiye bir ara değil de asıldı.

Ama İstanbul’da işler çok yoğundu, tam etkinlik dönemi, birkaçta proje var takip ettiğin öyle de bir iş seçmişinki tam terzi usulü kimseye bırakamıyorsun, ama Fethiye’de kendi gündeminde. Hava ılık, tam yazın temposunda kazanılmış paraları yeme,dinlenme keyfini çıkarma zamanı. Bilenler bilir Fethiye kışın en güzel dönemidir birçok sahil kenti gibi. Bir de Yelken Federasyonu’nun kış yarışları denk gelmiş her yer yelkenli, mava mis gibi, insanlar gülümser,konuşkan (senin sahnede halinin sokakta olduğunu düşün çenesi düşük şey) mesela tüm gün bir tost makinesinin kurulumu ya da bir saksının değiştirmesiyle geçirebiliyorlar, hani Mindfulness diyorlar ya anda kalma falan onu yapmak aslında çok normal bişi burada, zor olan onu İstanbul’da yapmak.

Liseye kadar Fethiye’de büyüdüğünden artık dersten kaçıp bilardo oynamak için tebeşir tozu içtiğin çocuklar büyümüş , avukat, doktor falan olmuşlar, bir tanesi komiser olmuş yürürken denk gelince dün gibi yanağından makas aldığında üniformalı olduğunu farkedince içindekinin halen o ilkokuldaki çocuk olmadığını anlıyorsun,Allah’a emanet diyip vedalaşıyorsun. Bazı sıra arkadaşların babalarının işlerine geçmiş,bazıları esnaf olmuş, dükkan açmışlar,biri denk geliyor telefoncu açmış uğruyorsun Zeynep bişiler kurcalıyor hemen hediye ediyorlar, işler nasıl diyince çok şükür çoluk çocuk yetiyoruz diyorlar sana korktuğun soruyu soruyorlar: sen napıyorsun, İstanbul’da kaldın? Oyunlaştırma falan konularına girme denedin gördün, eğitimciyim de üniversite falan de daha iyi anlıyorlar ,gurur duyuyoruz falan diyorlar iyi oluyor. Yine iyi toparladın, kendine anlatamadığın şeyleri başkalarına anlatmakta üstüne yok o kesin Altuğ.

Babanen 90'lara merdiven dayamış merak etme sağlığı çok çok iyi, emin ol bazı değerleri senden iyidir, tüm gün bahçeden besleniyor hareket halinde keyfi de epey yerinde. Eh biraz unutkanlık var, isimler karışıyor denilenler unutuluyor, ama babanın süper güçleri olan bir arkadaşı var,Fethiye’nin ilk fotoğrafçısı meşhur Foto-Kandiye Şükrü abi! babana fikir vermiş,babanenin evinin heryerinde koca koca çerçeveli fotoğraflar var, tam bir aile müzesi gibi, küçüklük fotoğraflarımız, evlilik, askerlik, düğünler,yemekler hep güzel günler, babanen müze gezer gibi tüm gün onlara bakıyor, konuşuyor ve evet baya detaylı da hatırlıyor! Süper ama son dönemden fotoğraflar yok, bizim çocukların olduğu güzel fotolar bastırdın, Şükrü abin bırakın dedi ben yapıcam kendi elleriyle çerçeveledi fotoları,”baban yaramaz adam ama anacığımın çok yemeğini yedik” dedi bikaçı da benden dedi. Sen gene istanbul kafası 3ü kaça 5i kaça derken eline sıkıştırıverdi. Sen sahi nerelerdesin dedi, İstanbul diyince ah oğlum vallamı dedi, acaba Afganistan mı dedim diye düşündün, “okumaya gittik kaldık inşallah dönücez” diyip kendinin bile inanmadığın bir cevapla geçiştirdin aynı seminerlerde yaptığın gibi, yalancı.

Herkes Foto Kandiye Şükrü gibi işinin başında sağlıklı değil Altuğ, babanın arkadaşı İmadettin’İn Fethiyenin en meşhur köftecisi gidiyorsun, İmaddettin abinle ortaokulda Fethiyespor maçlarına gittiğinde tanışmıştın, baban nasıl der ekmeğin içini alır köftesini bol koyardı.Eh kolay değil Fethiyespor maçlarında stad içine girebilen tek köfteciydi, halen de öyledir. İstanbul’a gidince artık yazları verdikleri 1–2 haftalık izinlerinde yemeğe devam ettin küçük dükkanında o günlere döndün. Telefonların koşturmaların olmadığı belki de “anma kalmanın” bir yetenek değil normal olduğu dönemler. Bir süre sonra oğlu geçti ızgaranın başına geliniyle, İmadettin amca daha çok yeşillik yapıyorum demişti hatırladığın son konuşmanızda, birkaç yıl evvel geldiğinde duvarda Atatürk fotoğrafının yanında fotoğrafını görünce ‘Istanbul kafan’ adamdaki egoya bak demiştin ama hesabı öderken “İmadettin amca nasıl” diyince duydun. Babam duymuşmu diye tedirgin oldun, cenazesine bile gitmiş oysaki sen Istanbul’dayken salak. Oğlu çok seviyor babanı, her geldiğinde babasıyla anılarını anlatırmış, bir süredir göremedim babanı diyor, diyet verdi doktor diyorsun olsun gelsin çayımı içsin diyor. Sonunda yine kaçınılmaz soru sen ne yapıyorsun diyor : “üniversitelerde dersler veriyorum,kitap yazdım, yurtdışında konferanslara bile davet aldım gittim” diyorsun aynı heyecanla dönüş bekliyorsun ama cevap belli, “peki ne zaman geliceksin Fethiyeye?”

Bir de dedenin okuldan arkadaşı Balcı Cevdet var, kaç senedir balcısın diyince saymadım doğduğumdan bu yana derdi, halen yaşıyor emekli oldu yaylada torunlarını okutuyormuş,Fethiyeliler çok sıcak olunca Kemer-Antalya tarafına yaylalara kaçar, Cevdet amcada ordaymış Bal dükkanını geçen seneye kadar oğlu işletiyordu, her geldiğimizde de 5 kilo kadar alırdık, hatta okulda işte falan sevdiklerimize verirdik Fethiye Balı diye, gittin dükkan kapanmış,aradım ulaştım oğluna BIM,A101 balları işleri kesti ben de çantacı açtım dedi, arılar ballar ne olcak dedim isteyene burdan da veriyoruz dedi aldım ama tadını bozmuş,üzüldüm. Gene muhabbet İstanbula geldi, ordaysan abi balları sat orda dedi yok dedin ben uzun süre kalmayacağım ters istikamet. Gel abi diyorsun aklımda bir yazı var senle de bir fotoğraf çekilelim anı kalır, ne çirkin çıkmışsın bu arada demeden geçemedim Altuğ.

Eveeet yazının başında dediğim gibi hayat oyununu nasıl kazanıyoruz? Bölüm sonu canavarı sınavlarmı,terfilermi emeklilikmi yoksa.. Eski çalıştığın şirketlerde çok iyi öğrendin ve gördünki kurumsal hayatta para için daha çok insan kırman ve kendin gibi olmaman gerek. Bu hayat oyunundaki skorbordun hesabındaki parayla değil biriktirdiğin insanla değiştiğini anlaman için tam 35 yaşına gelmen gerekti, yolun yarısındasın. Diğer yarısında da sunumlar yapıp paylaşıyorsun, sunumlarına Zeynep’i ekleyip aklınca yıllar sonra kızın sunumlarını izleyince senle gurur duysun istiyorsun,gizli motivasyonun süper ama geleceğe bırakacağın mesajın bu slaytlar mı sadece? Telefoncu, börekçi, hotelci,köfteci,fotoğrafçı,makas aldığın komiser, abin,baban, yoksa soyağacın edevlette gördüğün bir node’dan mı ibaret Altuğ?

Aşağıdaki fotoğrafı senin için koyuyorum, Zeynep’i,Zeynep’in ilerideki arkadaşlarını ve hayat oyunundaki skorborduna bir daha bak istedim Altuğ.

Ve hayat oyununda aslında tek değişmeyen şey senin dilinden söyleyeyim “Loss Aversion-Geri Sayım” canım.

Tik,tak,tik,tak kazandıklarının yanında kaybettiğin şeyin sesi.

Oyunda neyi kazanacağına karar verdiğinde yeniden başlatmak bir düdüğe bakıyor,ama sen yine istersen bir 35 sene bekleyebilirsin.

Anladın mı şimdi hayat oyununun oyunlaştırmasını?

Şimdi sağlıklıca kal,ama dur son bir ricam olacak.

Hazır öptürüyorken Zeynep’in gıgısından öp,kokla benim için büyüyünce pek öptürmüyorlar.

Güzel haberlerini bekliyorum.

Altuğ

*Inspared from Letter for my younger self :

https://www.theplayerstribune.com/category/letter-to-my-younger-self/

http://trendbasket.net/gencligime-mektup-damon-stoudamire/

E.Altuğ Yılmaz🎲🚀🏆

Gamer @TimeGO_App @GamFed @Oyunder @BUGGameLab @BahcesehirSEM @Mindsetinstitu @Tezgahcilar #Games #Gamification #Oyunlaştırma #TEDx #GWC ercanaltug@gmail.com